UNUTULMAYAN NÜKLEER KAZALAR
Hata payı olmayan, sonucu binlerce insanı etkileyebilecek olan bu büyük sorumluluğu, biraz daha fazla kazanmak, daha fazla üretmek için göze almak ne kadar doğru?
Radyoaktif maddeler kullanılarak elektrik üretilen santraller de, bu madde dolayısıyla çok daha fazla önlemler alınması gerekir.
Aksi takdirde: Teknolojik ve ekonomik açılardan hesaba katılmayan veya katılması mümkün olmayan doğal afetler ve insan hataları dolayısıyla yaşanmış olan kazaların, tekrar etme olasılığı oldukça yüksek olacaktır.
ÇERNOBİL
1986’da o zamanlar Sovyetler Birliği'ne bağlı olan Ukrayna’nın başkenti Kiev’in
100 kilometre kadar ilerisinde Pribyat kasabasının yakınlarındaki, ağaçlık ve bataklık bölgede Çernobil Nükleer Santrali yer alıyordu.
26 Nisan günü bir deney sırasında meydana gelen patlama, Çernobil faciasını dünyada yaşanmış en büyük patlamalar arasına almıştı.
Bu deney bir elektrik kesintisi veya arıza durumunda, sistemin çalışmasını sürdürebilmesi için yapılacaktı. Jeneratörler devreye girecek soğutucular ideal şekilde çalışacaktı. Ancak hiçbir şey istenildiği gibi gitmedi…
Çernobil nükleer santralinde, aynı anda çalışan 4 reaktör vardı. Reaktörler buhar makineleri gibi çalışıyordu ve ürettikleri buhar türbinleri çalıştırarak elektrik üretiyordu. O dönemde ucuz elektriğe ihtiyacı olan Sovyetler birliği için en iyi fikir olarak görülmüştü Nükleer santral.
25 Nisanda santral yetkilileri bir deney yapmaya karar verdiler. Bu deneyin amacı:
Acil durumda yedek jeneratörler devreye girene kadar santralin çalışmaya devam edip etmeyeceğini görmekti.
Deney, enerji tüketiminin en az olduğu gece saatlerinde gerçekleşecekti. Gece yarısı olduğunda yani saat 11 sıralarında, deney için hazırlıklar başlamıştı. Ancak deneyi gerçekleştirmesi gereken uzmanlar, bu işi daha amatör bir gruba teslim etmiş ve evlerine dönmüştü…
Hazırlıklar devam ederken enerji seviyeleri düşürüldü, her şey normal gidiyordu. Kısa süre içerisinde bir sorun çıktı. Enerji seviyesi yeterli değildi.
Sistemde olması gerekenden daha az buhar vardı. Enerji seviyesini yükselttiler, ancak soğutma suyuna kaçan yakıt parçacıkları nedeniyle bir anda çok fazla miktarda buhar oluştu. Merkez ısınmaya başlamıştı, ama ilk anlarda bunu kimse fark etmedi...
Saatler gece yarısını geçerken, test için gereken hazırlıklar tamamlanmıştı. Testi gerçekleştirmek için, çalışan güvenlik sistemlerinin yalnızca bir kısmı açık bırakılmıştı.
Reaktörlerin kapanmasının ardından, sıcaklık seviyesinin yükseldiği gözlemlenmişti.
Kontrol odasında çalmaya başlayan alarmların ardından, basılan kapatma düğmesi de bir işe yaramadı.
Artık çok geçti! yapılacak hiçbir şey kalmamıştı. Reaktörün ısısı normalden 100 kat fazlaydı. Ve 1 dakika sonra 4 numaralı türbin patladı. Patlamanın şiddeti 2000 tonluk tavanı havaya uçurmuştu. Ve binlerce tonluk radyoaktif maddeyi de…
Merkez alevler içinde kalmıştı. Dakikalar içinde birçok itfaiyeci olay yerine gelmişti. Ancak yangına müdahale eden itfaiyecilerden hiç biri, nükleer bir kazanın içinde olduklarını bilmiyordu.
Yangının yaydığı radyo aktif dumanın yanı sıra, bu maddelere birebir temas etmek, itfaiyecilerin birer birer rahatsızlanmasına neden oldu. Şuurları kapanıyordu. Sonuç olarak giden 60 itfaiyecinin 31’i direk olarak radyasyona maruz kalarak hayatını kaybetti…
Çernobil’in yıkılar enkazı ve etrafa saçılmış olan radyoaktif atıkların temizlenmesi gerekiyordu. Bu görev orduya verilmişti. Askerler direk olarak radyasyona temastan kaçınmak için üzerlerine 30 kiloluk zırh gibi kıyafetler giyiyorlar ve radyasyonun merkezine iniyorlardı.
Bu çok zor ve meşakkatli bir görevdi. Her biri yalnızca 3 dakika çalışmasına rağmen, hayatlarında alabilecekleri radyasyonu toplamı kadar radyasyon alıyorlardı. Ve bu binlercesinin yıllar içinde hayatlarını kaybetmelerine neden oldu...
Çernobil’e müdahale eden bir inşaat işçisinin acı dolu hikayesini de paylaşmak istedim:
Kazadan dünyanın haberdar olması hiç kolay olmadı. Çünkü:
Sovyetler birliği, soğuk savaşın olduğu dönemde, nükleer teknoloji alanında geride gözükmemek için olayı saklıyordu. Ancak tüm dünyaya yayılmaya başlayan radyasyonu, İsveçli bilim adamları fark etmiş ve araştırmaya başlamıştı. Ve radyasyonun çıkış merkezi tespit edildi Sovyetler birliği…
Çernobil’deki nükleer kaza dünyaya duyuruldu. Kaza ne kadar önemsiz gösterilmeye çalışılsa da, dünya gazetelerinde manşet bu kaza olmuştu…
10 gün sonra, zehirli bulut Amerika ve Japonya ya ulaştı. Bu tüm dünyayı tehdit eden bir olaydı. onlarca ülkenin etkilendiği radyasyondan Türkiye’nin Karadeniz bölgesi de nasibini almıştı.
Radyasyonun etkileri, öyle hızla değil yavaş yavaş görülüyordu. Genelde tiroit kanseri olarak kendini belli ediyordu.
Türk yetkilileri, patlamanın Türkiye üzerindeki etkilerinin, Bilimsel veriler yada araştırma sonuçları olarak yayınlanmasını yasakladı. Resmi açıklama yapmasına izin verilen yalnızca bir kişi vardı; O da, ticaret bakanı Cahit Aral’dı. Laboratuar ve üniversiteler bu konu üzerinde çalışmaktan caydırılmıştı.
Hatta o dönemin başbakanı Turgut Özal “Radyasyonlu çay için. Lezzetli oluyor. Azıcık radyasyonlu çay çok faydalıdır.” Diyerek kamera karşısında çay içmişti.
Amaç türkiyede çay ticaret ve ihracatının azalmasını önlemekti. Buda yetkililerin, Kâr ve ticareti İnsan sağlığının üzerinde tuttuğunu göstermişti.
İnsanların sağlığını bu derece etkileyen bu olayda, yetkililer çay ve fındık atışları için kaygılanmıştı…
Üzerinden 27 yıl geçmiş olmasına rağmen, Çernobil’in etkileri hala sürüyor. hastalıklar kendini göstermeye, ölümler yaşanmaya devam ediyor. Bundan dolayı Çernobil’de ölenlerin sayısı hala net değil. Çünkü ölümler devam ediyor. Ve bunun yıllarca etkisi ni kaybetmeyeceği söyleniyor.
Öte yandan, Çernobil’in bıraktığı miraslar yürek burkuyor. Kazadan etkilenenlerin çocukları, çift başlı, Kolları ve bacakları büyük olarak dünyaya geliyor.
Kaynak:
[1]Natıonal Geographıc
[2] Vikipedi
Hata payı olmayan, sonucu binlerce insanı etkileyebilecek olan bu büyük sorumluluğu, biraz daha fazla kazanmak, daha fazla üretmek için göze almak ne kadar doğru?
Radyoaktif maddeler kullanılarak elektrik üretilen santraller de, bu madde dolayısıyla çok daha fazla önlemler alınması gerekir.
Aksi takdirde: Teknolojik ve ekonomik açılardan hesaba katılmayan veya katılması mümkün olmayan doğal afetler ve insan hataları dolayısıyla yaşanmış olan kazaların, tekrar etme olasılığı oldukça yüksek olacaktır.
ÇERNOBİL
1986’da o zamanlar Sovyetler Birliği'ne bağlı olan Ukrayna’nın başkenti Kiev’in
100 kilometre kadar ilerisinde Pribyat kasabasının yakınlarındaki, ağaçlık ve bataklık bölgede Çernobil Nükleer Santrali yer alıyordu.
26 Nisan günü bir deney sırasında meydana gelen patlama, Çernobil faciasını dünyada yaşanmış en büyük patlamalar arasına almıştı.
Bu deney bir elektrik kesintisi veya arıza durumunda, sistemin çalışmasını sürdürebilmesi için yapılacaktı. Jeneratörler devreye girecek soğutucular ideal şekilde çalışacaktı. Ancak hiçbir şey istenildiği gibi gitmedi…
Çernobil nükleer santralinde, aynı anda çalışan 4 reaktör vardı. Reaktörler buhar makineleri gibi çalışıyordu ve ürettikleri buhar türbinleri çalıştırarak elektrik üretiyordu. O dönemde ucuz elektriğe ihtiyacı olan Sovyetler birliği için en iyi fikir olarak görülmüştü Nükleer santral.
25 Nisanda santral yetkilileri bir deney yapmaya karar verdiler. Bu deneyin amacı:
Acil durumda yedek jeneratörler devreye girene kadar santralin çalışmaya devam edip etmeyeceğini görmekti.
Deney, enerji tüketiminin en az olduğu gece saatlerinde gerçekleşecekti. Gece yarısı olduğunda yani saat 11 sıralarında, deney için hazırlıklar başlamıştı. Ancak deneyi gerçekleştirmesi gereken uzmanlar, bu işi daha amatör bir gruba teslim etmiş ve evlerine dönmüştü…
Hazırlıklar devam ederken enerji seviyeleri düşürüldü, her şey normal gidiyordu. Kısa süre içerisinde bir sorun çıktı. Enerji seviyesi yeterli değildi.
Sistemde olması gerekenden daha az buhar vardı. Enerji seviyesini yükselttiler, ancak soğutma suyuna kaçan yakıt parçacıkları nedeniyle bir anda çok fazla miktarda buhar oluştu. Merkez ısınmaya başlamıştı, ama ilk anlarda bunu kimse fark etmedi...
Saatler gece yarısını geçerken, test için gereken hazırlıklar tamamlanmıştı. Testi gerçekleştirmek için, çalışan güvenlik sistemlerinin yalnızca bir kısmı açık bırakılmıştı.
Reaktörlerin kapanmasının ardından, sıcaklık seviyesinin yükseldiği gözlemlenmişti.
Kontrol odasında çalmaya başlayan alarmların ardından, basılan kapatma düğmesi de bir işe yaramadı.
Artık çok geçti! yapılacak hiçbir şey kalmamıştı. Reaktörün ısısı normalden 100 kat fazlaydı. Ve 1 dakika sonra 4 numaralı türbin patladı. Patlamanın şiddeti 2000 tonluk tavanı havaya uçurmuştu. Ve binlerce tonluk radyoaktif maddeyi de…
Merkez alevler içinde kalmıştı. Dakikalar içinde birçok itfaiyeci olay yerine gelmişti. Ancak yangına müdahale eden itfaiyecilerden hiç biri, nükleer bir kazanın içinde olduklarını bilmiyordu.
Yangının yaydığı radyo aktif dumanın yanı sıra, bu maddelere birebir temas etmek, itfaiyecilerin birer birer rahatsızlanmasına neden oldu. Şuurları kapanıyordu. Sonuç olarak giden 60 itfaiyecinin 31’i direk olarak radyasyona maruz kalarak hayatını kaybetti…
Çernobil’in yıkılar enkazı ve etrafa saçılmış olan radyoaktif atıkların temizlenmesi gerekiyordu. Bu görev orduya verilmişti. Askerler direk olarak radyasyona temastan kaçınmak için üzerlerine 30 kiloluk zırh gibi kıyafetler giyiyorlar ve radyasyonun merkezine iniyorlardı.
Bu çok zor ve meşakkatli bir görevdi. Her biri yalnızca 3 dakika çalışmasına rağmen, hayatlarında alabilecekleri radyasyonu toplamı kadar radyasyon alıyorlardı. Ve bu binlercesinin yıllar içinde hayatlarını kaybetmelerine neden oldu...
Çernobil’e müdahale eden bir inşaat işçisinin acı dolu hikayesini de paylaşmak istedim:
... demiş ki:... herşeyden çok sevdiğim insan, onu kendim doğurmuş olsam daha fazla sevemeyeceğim insan gözlerimin önünde bir canavara dönüşerek öldü. Lenf bezlerini aldıkları için dolaşımı bozulmuştu, burnu bir yana kaydı, üç misli büyüdü. Gözleri iki yana bakmaya başladı, içlerinde farklı bir ışık vardı. Daha önce görmediğim ifadeleri görüyordum. Artık burada değildi sanki yine de gözlerinde bakan birileri vardı. Sonra bir gözü tamamen kapandı. Tek korktuğum şey kendi halini görmesiydi. Sonra benden el işaretleriyle aynayı istemeye başladı. Unutmuş gibi yapar mutfağa kaçardım. İki gün boyunca onu atlatmayı başardım. Üçüncü gün not defterine “Aynayı getir” yazıp sonuna üç ünlem işareti koydu. Fısıldamayı bile başaramadığı için kalemle anlaşıyorduk… Sonunda en küçük aynayı getirdim. Kendine baktı ardından kafasını yatağa vurmaya başladı. Onu avutmaya çalıştım… … Sıradan bir kanser değildi bu Çernobil kanseriydi. Doktorların dediğine göre, tümörler vücudunda metastaz yapsaymış kısa sürede ölürmüş. Oysa yavaş yavaş vücudu boyunca, yukarıya yüzüne doğru ilerlemiş. Yüzünde siyah bir şey oluştu. Çenesi kayboldu, dili dışarı çıktı. Damarları dışarı çıktı, kanamaya başladılar. Boynundan, yanaklarından, kulaklarından, her yerinden… Soğuk su getirip onu ıslak bezlerle sarardım ama hiçbir faydası olmazdı…“ Valentina Timofeyevna Panaseviç Çernobil müdahale ekibindeki bir inşaat işçisinin karısı
Kazadan dünyanın haberdar olması hiç kolay olmadı. Çünkü:
Sovyetler birliği, soğuk savaşın olduğu dönemde, nükleer teknoloji alanında geride gözükmemek için olayı saklıyordu. Ancak tüm dünyaya yayılmaya başlayan radyasyonu, İsveçli bilim adamları fark etmiş ve araştırmaya başlamıştı. Ve radyasyonun çıkış merkezi tespit edildi Sovyetler birliği…
Çernobil’deki nükleer kaza dünyaya duyuruldu. Kaza ne kadar önemsiz gösterilmeye çalışılsa da, dünya gazetelerinde manşet bu kaza olmuştu…
10 gün sonra, zehirli bulut Amerika ve Japonya ya ulaştı. Bu tüm dünyayı tehdit eden bir olaydı. onlarca ülkenin etkilendiği radyasyondan Türkiye’nin Karadeniz bölgesi de nasibini almıştı.
Radyasyonun etkileri, öyle hızla değil yavaş yavaş görülüyordu. Genelde tiroit kanseri olarak kendini belli ediyordu.
Türk yetkilileri, patlamanın Türkiye üzerindeki etkilerinin, Bilimsel veriler yada araştırma sonuçları olarak yayınlanmasını yasakladı. Resmi açıklama yapmasına izin verilen yalnızca bir kişi vardı; O da, ticaret bakanı Cahit Aral’dı. Laboratuar ve üniversiteler bu konu üzerinde çalışmaktan caydırılmıştı.
Hatta o dönemin başbakanı Turgut Özal “Radyasyonlu çay için. Lezzetli oluyor. Azıcık radyasyonlu çay çok faydalıdır.” Diyerek kamera karşısında çay içmişti.
Amaç türkiyede çay ticaret ve ihracatının azalmasını önlemekti. Buda yetkililerin, Kâr ve ticareti İnsan sağlığının üzerinde tuttuğunu göstermişti.
İnsanların sağlığını bu derece etkileyen bu olayda, yetkililer çay ve fındık atışları için kaygılanmıştı…
Üzerinden 27 yıl geçmiş olmasına rağmen, Çernobil’in etkileri hala sürüyor. hastalıklar kendini göstermeye, ölümler yaşanmaya devam ediyor. Bundan dolayı Çernobil’de ölenlerin sayısı hala net değil. Çünkü ölümler devam ediyor. Ve bunun yıllarca etkisi ni kaybetmeyeceği söyleniyor.
Öte yandan, Çernobil’in bıraktığı miraslar yürek burkuyor. Kazadan etkilenenlerin çocukları, çift başlı, Kolları ve bacakları büyük olarak dünyaya geliyor.
Kaynak:
[1]Natıonal Geographıc
[2] Vikipedi